Friday 5 November 2010

03




Nerden çıktı bilmiyorum, ama 03 diye bir grup vardı, vakti zamanında ben alternatipe yeni üye olduğumda (ki düşününce 5-6 sene öncesi oluyor, oha) şu an nerdeler, ne yapıyorlar -hatta grup bile değildi sanırım, sadece bir arkadaş vardı söyleyen- hiç bir fikrim olmamasına rağmen "İstemezdim" adlı şarkılarını çok severdim. Kendi kendine çaldı daha demin, ipodda olduğunun bile farkında değilim. Güzelmiş, özlemişim.

Ondan sonra Unintended çaldı. İnsanların gerçekten anlamadan dinlediklerini düşünüyorum bu şarkıyı, çünkü hiç bir şekilde başarılı bir aşk şarkısı değil. Hatta söyleyen ve arkada bırakılan kadın değilsen, hiç bir güzelliği yok. Arkada bırakılan kadın olsam da kendimi Unintended dinleyerek tatmin etmezdim zaten. Yani sürekli eski sevgilisinden bahseden ve sana "I'll be there as soon as I can, but I'm busy mending broken pieces of the life I had before" diyen birini düşün. Ayrılmış mı o bile belli değil. Sorunlu yani, atlatamamış. Bunun benim anlayamadığım bir çekiciliği var ki şüphesiz, bu şarkı buralara geldi. Hayır ama ciddiyim, gidin tekrar dinleyin. Sürekli bir eski sevgili. Ben bunu niye dinliyorum kardeşim. Banane yani bundan. Bi de I'll be there as soon I can demiyo musun zaten. Şu an gelememesinin tek sebebi eski sevgilisi yani. Aman. Ne güzel.

Lover I don't have to love dinledim sonra, Bright Eyes coverı. Hep daha çok sevmişimdir, Connor'ın o titrek sesini kaldırabilen şarkılardan. Belki de sadece "who may have been here before" yerine "who may have been you before" dediği -ya da en azından öyle duyulduğu- için daha çok sevdim. Bilmiyorum.


Ya böyle işte. Şu anda da Wicked Game çalıyor. Orjinal, -ki elimde milyar tane farklı H.I.M. coverı olduğu düşünülünce benim için ilginç bir olgu- Chris Isaac versiyonunu dinlemek. Bunları neden mi yazıyorum ? Gecenin o saatine geldim çünkü. Çok geç değil ha, saat daha bir. Sadece yaşadığım günün etkisiyle bana saati en az bir 3 gibi hissettiriyor. Ne demiş Sartre, "Three o'clock is always too late or too early for anything you want to do." Güzel de demiş.


Resim mi ne alaka ? Backgrounddaki öpücüğün üstünde sevdiğim insanlar olmasından hoşlanıyorum. <3

Monday 1 November 2010

Let's Hug It Out Bitch




Dayanamıyorum. 7 sezonu üst üste manyak gibi bitirdikten sonra withdrawal syndrome yaşıyorum, ikinci ailemi kaybetmiş gibiyim. Yerini ne dolduracak Entourage, daha da önemlisi Ari.

Neden daha önce izlemediğimi, daha doğrusu bir iki bölüm izleyip bıraktığımı bilmiyorum, ama past yasemin, çok salakmışsın. İçim sıkıldı zaten 7. sezon finalinden sonra, depresyona girdim, midtermlerim başlıyor, senin yaptığına bak. Odamda Ari Gold motivational posterleri istiyorum.

Bütün yüzeyselliğimle diziyi izlemeye başladığımda "Aaa Vince ne kadar güzelsin hahaehahe" derken Ari Gold saplantısıyla bitirdim. Şu anda da sekizinci sezona kadar koca bir kış ve ilk bahar var. O arada bu yedi sezonu kaç kere daha izlerim belli değil.

Aile yerine geçen çok az dizi var benim için. Çok fazla, hatta gereksiz dizi izlediğim bir gerçek, saçma sapan gençlik dizileri (lise defterinden bahsetmiyorum, ~en azından.) vampire oh yeah dizileri (Twilight'tan nefret ederim, onu da belirtmem lazım) Daha bir sürü saçma sapan sitcom falan.

Ama bazıları ayrıdır, Buffy'le başlamıştı bu olay, tabii daha küçüktüm o zamanlar, diziportlar, sidereellar falan yoktu, cnbc-e'den izliyordun bölümleri, haftada bir. Ayrı da bir keyfi vardı onun, her neyse, nerden nereye, şöyle ki, kendi ailemden çok seviyordum, endişelendirici bir şekilde. Ki o zamanlar işin ilginç yanı daha çok bir hayatım vardı. (işin ilginç değil acıklı yanı oldu bu)

Friends vardı, benim vaktinden çok çok çok geç keşfetmemle birlikte, o da on sezon sonunda koydu zaten.

Sonra Family Guy geldi. Hala biterse nolur bilmiyorum, herhalde Seth'in peşine düşerim artık. Bitemezsin olm FamGuy, anlıyorsun ?

Gossip Girl'ler, 90210'lar, hatta ve hatta üzülerek söylüyorum ki How I Met falan yalan, bitse üzülürüm tabii de, sorun olmaz. (L Word bittiğinde de çok üzülmüştüm, ama daha çok Shane içindi o, ne yalan söyliyim. Aynı şekilde Queer As Folk'ta da Brian faktörü vardı.) Gençlik dizilerinden en çok OC ye üzüldüm demek istiyorum, ama onun da son sezonu o kadar iğrençti ki, üzülememiştim bile, beni daha fazla utandırmadan bitmesini istiyordum.

Belki daha çok yeni, belki sadece 1-2 gün önce bittiği için, bilmiyorum ama çok sevdim, çok özlüyorum seni Entourage. Bakalım nolucak.



ps. İmlam çok düzgün olmuş, adeta özenle yazılmış gibişasasjk yok lan yok eminim ilerde yine bozarım.

pps. gerçekten lan olum abi gibi konuşan kızlar kadar nefret ettiğim az şey vardır. Keşke ben de hiç böyle konuşmasam, yazmasam. Neyse, adım adım.

Saturday 30 October 2010

Yup.

Sıkıldıkça buraya geri geliyorum sanırım. Yüz yıllar sonra formspringime girdim bugün, linki nereye verdim, nerde ifşa ettim bilmiyorum ama bir sürü soru var, gerekli gereksiz, saçma sapan ya da baya derin. cevapladım bir iki tanesini, içimden geldikçe cevaplarım belki.

aslında burda olmamam lazım. muhtemelen yapmam gereken önemli şeyler var. ya da en azından daha yapıcı. di mi ? vardır herhalde.

Saturday 9 October 2010

hadi canım.

Şaka değil, gerçekten buraya yazıyorum sanırım sonunda. Neden de peki ? Windows live spaces wordpressle anlaşmış, wordpress hayatımda gördüğüm en çirkin şey, ve marsinvelvet'i alıp, sonra sildiğim için şu an tekrar alamıyorum.

Kısacası wordpress'te mars in velvet değilim. Ya, öyle işte. Neyse.

Hayatımın en dip noktasını sanırım bu akşam Vampire Diaries izleyerek buldum. Saat 12 olmuş. Yarın gerçekten taksimden okula gitmeyi planlıyorsam, toplanmam da lazım. Neyse, that's future Yasemin's problem.

Ay neden Leni çalıyor ? Şu an cidden ne gerek var ? iTunes'u açmaya üşeniyorum. Alt + Tab yapmaya üşeniyorum, belki de gerçekten yardım almam lazım.

hadi kısa olsun bu da, zaten yazmamdaki en büyük sebep msn update olarak gösteriyor mu göstermiyor mu onu görmekti.

Sunday 11 April 2010

Go. Away. Fatman.

Hayır kimseyle alay etmiyorum, the fat man in question is me. Sabbbahtan beri evde salak salak aylaklanıp yemek yedikten sonra, spora gitmem gerektiğine inanıyorum. Evet var böyle bi inancım.

Gerçekten bunları neden bloga yazdığımı bilmiyorum, hep istiyorum adam gibi bi blogum olsun, sevdiğim şeylerden bahsediyim, linkler resimler vereyim falan. ama olmuyor. bir şeye link vericeğim zaman sözlüğe yazıyorum, saçma sapan küçük bişi çıkarsa twittera yazıyorum, elime geçen resimleri de direk istediğim insanlara msnden yolluyorum.

o yüzden böyle konusuz, anlamsız sikko şeyler de hep bloga kalıyor. Üzülüyorum blog, seviyorum aslında seni. Bütün içimdekileri yazamasam da, kimse okumasa da seviyorum yani.

Neyse. Sanırım dişim tekrar ağrımaya başlıyor. Hemen antibiyotiğe başlayıp onu çektirmem lazım. Korkuyorum.

EVDENÇIKEVDENÇIK...of şu an hazırlanmak bile nasıl zor. Spor salonuna gitsem, başlasam otuz saat yaparım sorun diil. Ama şu an git giyin, anahtarı bul, evden çık, kapıyı kitle... Ay ölüm gibi.

Sadece yatağa gidip uyuyasım var. Evet neyse, ojelerimi sildim. That's a step.

Sözlüğe bişiler yazıcaktım, ama artık gelince yapmam gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca telefonumun zil sesini değiştirme isteğimle ilgili tweetimi okudum. Ve yine buraya yazıyorum, lütfen eve gelince bakiyim buna. Lütfen yani. Daha 19 yaşında alzheimer hastaları gibiyim, bu ne ya. Neyse evet sanırım gerçekten giyinmem lazım. Çok fazla neyse diyorum. Bunun anlamı kurduğum cümlelerin konu olarak çok alakasız ve kopuk olmmaları sanırım. Aslında konsanstrasyon sorunu çok inanılmaz olmayan biri için neden add hastaları gibi davranıyorum bilmiyorum. Hahahahah ayrıca eskiden böyle psikolojik hastalıkların karizmatik sanıldığı bir dönem vardı. Mesela ne bileyim, bir ocd, bir bipolar, bir add hatta bpd.. Çok fazla girl interrupted etkisinde kalmaktan heralde diye düşünüyorum. Geçenlerde bir tumblr'a bakıyorum, pseudo bir derinliği var, ama yine de diyorum ki heralde 20li yaşlarında hayatın hepsini çözüdüğü sanan mal bir brit. Abi kız 93lü çıktı. Ahahaha oha dedim. Sonra hesapladım, 93lüler 17 yaşına gelmiş. Düşünebiliyor musunuz ? 93lüler 17 yaşında. Çok garip geldi nedense bilmiyorum. Artık sitelerde yaş yazarken 95 yazan insanlar falan var. O da 15 yaşında işte. Nedir sanki, ben 15 yaşındayken gayet internet kullanıyordum. Çok garip geliyor, çok. 95 ya. oha.

Ayrıca bana da oha gerizaklı mal çıksana evden. Öf şu son paragraf gerçekten çok gerekli gibi. Ama silersem daha kötü hissedicem, çünkü o zaman hem o kadar zaman geçmiş olucak, hemde sonucunda hiç bir skim olmamış olucak.

Ayrıca Dixie Carter ölmüş lan ? Sürekli birileri mi ölüyor bu aralar bana mı öyle geliyor..

Saturday 20 March 2010

Çık Dışarı

Artık sıkıldım. Eminim yazdığım hiç bir şeyi okumayan insanlar bile evden çıkmam gerekirken manyak gibi bloggera ve twittera bir şeyler yazdığımı biliyordur.

Bazı insanların bazı şeyleri nasıl yaptıklarına hala inanamıyorum. ben olsam çok utanırdım diye düşünüyorum, ama salaklık böyle bir şey olsa gerek. ne kadar gerizekalı davranırsan davran, farkında olmuyorsun.

yakın zamanda iyi biri olup olmadığımı düşünyordum. hahahasjuhd evet gerizekalı gibi oturdum bunu düşündüm, yani kağıt üstünde iyi biriyim tabii ki, herhangi bi suçum yok, ciddi bi zararım yok vesaire. sicilim temiz kısacası.

sonra kağıdı geçtim, normal günlük hayatı düşünmeye başladım. ve gerçekten o zaman iyi biri miyim bilmiyorum. etrafımda çok iyi insan var ya da. herkesin benim gördüğüm kadar iyi olmadığını biliyorum ama ya gerçekten öylelerse ? Yoksa ben mi çok pozitif düşünüyorum. Bilmiyorum.

Belki de iyi olduğunu düşündüğüm insanlar daha salak ? Gerçekten günlük hayatımda çok fazla salak insan olduğunu düşünüyorum, ama bunu asla onlara söyleyemem. Zaten yakın arkadaşım olan insanlar değiller, öyle olsaydı yakın arkadaşım olmazlardı.

Yazıyı yazarken kendimi karizmatik ve cool sosyopat konumuna koymak istiyorum gibi görünüyor, alakası yok, asla sosyopat olabilecek kadar zeki olduğumu düşünmüyorum.

İyi şeyler iyi insanlara olur felsefesine çok fazla inanmaya çalıştım, ama nedense her seferinde beni yanılttı. Yanlış anlaşılmasın, iyi şeyler bana olmuyor diye değil. Asla öyle mükemmel şeylerin başıma geleceği kadar iyilik meleği biri olmadım. Sadece beni şaşırtan çok iyi şeylerin benden çok daha kötü insanlara olması. Ha belki başka dertleri oluyordur sonradan, bilmiyorum.

Karmaya inanıyorum sanırım, yani çok uzun bir süreç olsa da, insanın yaptıklarının, davranışlarının, hepsinin bir yerde ona geri döndüğüne falan.

Çok fazla düşünmüşüm. İşin komiği bunların hepsi toplasan on dakikayı bulmaz. Neyse, özetle belki de daha iyi biri olmam lazım.

Tuesday 16 March 2010

I love you

Michel Gondry for Lady Gaga :

“I’m not interested. To me it’s like a form of Marilyn Manson. It’s hard for me to talk about it; I’ve seen a couple of videos of hers, and not for very long. I stop watching them each time because I don’t think there’s melodies. I’m sorry to be negative. Like I’m not a big fan of Madonna. I respect her very much, but unfortunately the videos didn’t help the music in the long run. Well, I guess it helped it to survive to the point where the video was irrelevant. So music has to find its own way, which is good for the music. It becomes smaller and more alive and it’s not as crazy, except for some R&B. To me, it’s just talking about the surface. I compare it to Marilyn Manson. The music to me is very expected. I don’t think there’s anything in the tone or the melody that makes me say, ‘Oh, there’s something going on.’… And I like commercial music. Michael Jackson will always be my favorite pop musician; he was for years and years until his death, which was horrible to me. So I like pop culture. But to me, even if it’s popular, there is a quality in the music you have to be able to appreciate. And I don’t see it. Her melodies are very conventional. I remember when my friend and I would argue about Killing Joke. I remember him saying, ‘It’s so great!’ But I said, ‘It’s so conventional! How can you find anything original? It’s just surface!’ I don’t know, maybe the comparison is ridiculous. But the melody was very, very flat. That’s probably why they are famous. But maybe it’s considered high art just because of the way she dresses?”

Wednesday 3 March 2010

And I Love You

Nefret ettiğim bu kadar insanı yazdıktan sonra sevdiğim insanlara da sıra gelmeli diye düşündüm. Mesela Courteney Cox. Ne kadar dünyanın en güzel insanlarından biri. Mesela Lindsay Lohan. Ne kadar neden olduğunu hiç bilmiyorum ama çok seviyorum biri. Mesela Heidi Montag. Ne kadar ruh hastası olsa da she's like the shiny plastic life sized barbie doll i never had biri. Mesela Patricia Arquette. Ne kadar sesi hayatımda duyduğum en sakin, en güzel ses biri. Mesela Katherine Moennig. Ne kadar hayatımda görüp görebiliceğim en karizmatik, sesi en boğuk biri. Mesela Vlada. Ne kadar dünyanın en zayıf en kırılgan, böle peri gibi biri. Mesela Holly Madison. Ne kadar playboybunny of the year biri. Mesela Julie Benz. Ne kadar dünya güzeli biri. Mesela Willa ve Kaya. Ne kadar gerçekten genç yetenek ve güzellik birileri. Mesela Sarah Michelle Gellar. Ne kadar ne yaparsan yap benim için hep buffysin ve sanırım o yüzden seni hep birazcık sevicem biri.

Ya di mi bak baya da sevdiğim insan varmış aslında. Eminim daha aklıma şu an gelmeyen bin tane insan vardır. Erkeklere hiç girmedim bile, because that's a whole different category.

You Still Annoy Me


Asla sevmedim, sanırım asla da sevemiycem. Zayıfladın ve hala ucubesin. Seni. Sevmiyorum. Gerçekten neden sevmiyorum bilmiyorum, belki aslında çok iyi biridir falan. Ama hiç sevmiyorum. Yine aynı şekilde HİÇ sevmediğim ünlüler arasında Jessica Alba, Taylor Swift, Anne Hathaway, Jennifer Love Hewitt, Gwenyth Palthrow, Kirsten Dunst, Cate Blanchett, Reese Witherspoon, Hayden Painintheass, ve daha niceleri var. Taylor Momsen'e olan nefretim ise onu bu kategoriye koyamayacağım kadar derin.

Ne kadar nefret dolu gözüküyorum bunları böyle yazınca, ama aslında ÇOK sevdiğim bi sürü insan da var. Ama onları bu posta yazmak istemiyorum, nefret ettim çünkü.

Content ?

Yine uzun zamandır yazmadığımı farkettim, ama sanırım ben durup durup biriktirip bi anda falan yazıyorum. sözlükte de aynı şey, saçma sapan gecenin bi saatine geliyolar ve ben yazmaya başlıyorum. sabah hatırlamıyorum sonra yazdıklarımı falan.

neyse. şunu tekrar farkettim, kendiyle barışık ve huzurlu insanlara inanılmaz özeniyorum. kıskanıyorum demek istemedim, cunku kıskanıyorum cok negatif duyulan bi laf. sadece özeniyorum.

inanın kendiyle barışık olması dünyadaki en önemli şey. gerçekten, diğer her şey çok yalan bence. çok gerizekalı yazıyorum üç yaşında formatım var şu an bunu farkettim.

sanırım asla huzurlu biri olamam. bilmiyorum, sanki hiç o kadar şanslı olmicakmışım gibi geliyo. ya da anlar var huzurlu olduğum, çok az insanla. ama kısalar, ve azlar ve işin komiği azalıyolar. gerçekten, özellikle yalnızken, ölsem huzurlu olamam gibi.

kendi kendini yemekte benim kadar başarılı az insan vardır. belki attention whore olmamdan kaynaklanıyodur, yalnızken bile manyak gibi kendime sarmam, ya da herkes öyledir, ben farkında değilim. ama insanlara yalnızken napıyosun diye de sorulmaz ki. ya da yalnızken huzurlu musun falan. ahahsjdhsk yalnızken huzurlu musun ya ?

neyse, en azından ne istediğimi biliyorum. oraya ulaşmak için bi çaba gösteriyorum. yani az da olsa. çaba göstermeye çalışmak bile bi adım bence.

her şey zor. verdiğim en ufak karar gözümde büyüyor. biliyorum ilerde bakınca "ay çok ezikmişim tam gerizekalı gençlik bunalımı" diyor olucam bunlara bakınca. bunu da biliyorum. ama bunları biliyo olmam şu an yaşadıklarımı değiştirmiyo.

şu an ne yaşıyosun orospu diyebilirsiniz. evet o da doğru aslında, hayatımda korkunç ters giden hiç bişi yok. cidden şaka gibi, bu kadar mutsuz olmam. rahat battı gibi salak yorumları istemiyorum bile, rahatın batmasıyla hiç alakası yok. neyle olduğunu biliyorum, ama nasıl ifade edebilirim bilmiyorum. nereye nasıl yazabilirim bilmiyorum. gerçekten, bazen gerçekten bi skim bilmiyorum.

Monday 22 February 2010

Oh, Darren.



ahahaha bayılıyorum bu resme. bak resim dedim fotoğraf demedim, ve benim şu an bunu farketmemi sağlayacak kadar bile aklımda yer ettiğiniz için nefret ediyorum sizden hasta FOTOĞRAFLA RESİM AYNI ŞEY DEĞİL ABİYAAAİNANMIYOROOM insanları. resim ulan. ressssim. yarrak gibi.

neyse.

yine yıllar olmuş ben buraya yazmayalı, bu sefer herhangi bir mazeretim de yok. Var aslında ama hiç girmek istemiyorum oralara.

İnsanın dönemleri olduğuna inanıyorum, çok donnie darko vari bir giriş oldu ama alakası yok aslında, bence herkesin hayatı dönemlere bölünmüş halde. ve, yeterince konsantre olunursa, bir başka insanılasjd hayır.

ya çok uzun süredir iğrenç bir dönemden geçiyorum da ondan. gerçekten bilmiyorum nasıl anlatabilirim, buraya bile yazmak istemiyorum. yazdığım diğer yerlere yazmak istemiyorum. hatta biyere yazmak istemiyorum, ama birileriyle konuşmam lazım.

evet bu yazıdan ciddi ciddi psikologa gitmem gerektiği çıkıyor, ama psikologa da gitmek istemiyorum. saçma sapan bi amcaya bişiler anlatmak istemiyorum. allanı seviyosan, 20 yaşında bi kız olmadıysan, 20 yaşında bi kızı anlaman gerçekten zor.

ama sırf beni anlasın diye 30 yaşına yeni girmiş, ben bişiler anlatırken "ay acaba sevgilim bana evlenme teklif edicek mi" diye düşünen bi kadına da bişiler anlatmak istemiyorum.

kısacası, bişiler anlatmak istiyorum, ama kime anlatıcağımı bilmiyorum. roger that.

Sunday 31 January 2010

Just, No.

Back to Family Guy titles.

Bazı kalıplardan, kelimelerden gerçekten hoşlanmıyorum. Sevmediğim insanlara bile söylenmesini istemediğim laflar var. Neden bilmiyorum, küfür etmeyen biri değilim. Ama gerçekten bazı tabilere dayanamıyorum. Son zamanların en popüler lafı "gideri var" da bunlardan biri. Gideri var diyen kız zaten düşünemiyorum da, (varsa ölebilir şu an) karşımdaki erkeğin bana başka bir kızdan bahsederken "ya güzel kız değil de gideri var" demesi bana çok itici geliyor. Kesekağıdı desen daha az offensive olur, ciddiyim.

Başka ne var. "Ele gelmek"ten oldum olası nefret etmişimdir, ve işin acıklısı bunu kullanan kızlar da olması. Ciddiyim, ahlak bekçiliğiyle falan alakası yok bahsettiğim şeyin, sadece çok kötü duyuluyor. Ha çok sinirlenip yarrak deyince de güzel duyulmuyor tabii, ama küfür o. Yani onun belli bir amacı var. Ki bazı insanlar konuşmanın arasına iyi serpiştirir küfürü, yakışabilir yani. Zaten her saniye ana avrat küfreden biri normal değildir muhtemelen. Low to milddan bahsediyoruz.

Hmm daha ne var nefret ettiğim, vardır muhtemelen bir sürü şey de şu an aklıma gelen en itici bu iki tabir. Rica ediyorum karşınızdaki kıza konuşma içinde bile olsa gideri var demeyin. Gideri var ne ya rezalet.

Thursday 28 January 2010

I Wanna Take You To A Gay Bar

Tekrar L Word izliyorum, çeşitli platformlarda da etkileri görülüyor zaten. L Word izlediğimi söyleyince aldığım tepkiler çok ilginç oluyor genelde. Lezbiyen misin ? Gay misin ? Hiç bir kızla öpüştün mü ? Bla bla bla. İnsanlar ne kadar dünden hazır. Kesinlikle "ay insanlar her şeye etiket yapıştırıyoooeassld" geyiğine girmek istemiyorum, çünkü gerçekten kendine belli etiketlerin yapıştırılması için inanılmaz çaba sarfeden insanlar var. Ve sonrasında yine bu insanlar bok atıyor, "bana etiket yapıştırma" diyerekten. Bundan bahsetmiyorum, bahsettiğim şey daha basit.

L Word diyordum evet. 2. Sezonun başındayım daha. Bir itirafta bulunmam lazım, Carmen'i asla sevemedim. Sevmiyorum. Kıskanmak da değil olay, mesela Sheri'yi çok severdim. Molly'yi de çok severdim. İkisi de Shane'le birlikte olsa ağzımı açmazdım. Ama Carmen'i sevmiyorum. Gerizekalı gibi başta Jenny'le birlikte olması olabilir. Behlül misali sadece karşı tarafın gönlü olsun diye insan sikilmez.

Jenny hakkında çok ilginç bir şey farkettim, ben bu diziyi tekrar izledikçe bu kıza olan sempatim artıyor. İlk izlediğimde gerçekten sevmemiştim. Çok dramatik olmasını geçtim, boş gelmişti. İnanılmaz kompleks görüntüsü verilmeye çalışılmış, fakat malesef soru sorulduğunda otuz yedi saat bakmaktan başka bir şey söyleyemeyen kız olmuştu. Ama tekrar tekrar izledikçe daha çok ısındım nedense. Belki ben büyüyorum ? Belki.

Daha sadece 2. sezonda olduğum için çok yorum yapamıyorum, Bette'i seviyor muyum sevmiyor muyum belli değil. Hak vermiyorum hiç bir şekilde, Tina'ya zaten sinirlenmem söz konusu değil, herhangi bir suçunu görmedim. Yoksa her iki tarafın da yanlışları vardır.

Alice'de hiç bir zaman sevemediğim insanlar kervanına dahil. Gerçekten insanların nasıl en sempatik karakter falan bulduğunu anlamıyorum. Nesi sempatik ya ? Am I missing something, bildiğin itici.

Saat 11 olmuş. Bu iğrenç günün bitmesine az kalmış. Güzel. İzledikçe bunları yazmaya devam ederim ben.

We Have Got To Take Cover, Brother

Hep sevmişimdir bu şarkıyı. Zaten bence çok sevilesi bir şarkı, kolay sevilir. Bazı şarkılar öyle ya. Ayağa düşen şarkılardan bahsetmiyorum ama, ayağa düşebilir de düşmeyebilir de. Sadece sevmek kolay. Herneyse, yine inanılmaz alakasız bir giriş oldu. Gerçi yazdıklarım da çok alakalı değil de neyse.

Moru sevmememe rağmen, çoğu şeyim mor. Acaba seviyor muyum ki ? Hah, ama gerçekten. Alakalı alakasız mor eşyalarım var, ve ben ısrarla sevmediğimi iddia ediyorum. Geçmişime dayanan bir şeyler var mı ki..

Çok mutsuzum bugün. Gerçekten mutsuzum ama, sıkılıyorum içim baydıa değil. Sakin bir mutsuzluk, en kötüsü bence. Ağlamıyorsun, gayet kabullenmişsin. Beklentin yok, mutsuzluğunun kaynağını bile araştırmıyorsun. İçten içe zaten bildiğin şeyler çünkü. Değiştirmeye çalışacağına söz veriyorsun her seferinde. Her. Seferinde. Ama yine içten içe her şeyin aynı kalacağını da biliyorsun. Ne kadar değiştirebilirsin ki zaten. Bir gün, bir hafta, bir yıl. Ne olursa olsun bir şekilde buraya döneceğini biliyorsun. Nefret ediyorum senden. Nefret ediyorum gerçekten.

Yeterince içiniz karardı mı ? Tamam o zaman teşekkürler.

Tuesday 26 January 2010

Eee. Haklısın.

Evet tekrar çıkmam lazım. Biliyo musun, haklısın gerçekten hayat kurtaran bir laf. Çok kullanışlı. Hiç takmadığın birine söyleyebilirsin, susması için. Kavga ettiğin birine söyleyebilirsin, daha çok delirsin diye. Sevdiğin birine söyleyebilirsin, kırılmasın diye.

Gerçekten güzel. Aşkı memnuyla ilgili yazmak istiyorum aslında da sözlüğe saklıyorum dediğim gibi. Bitirdim hepsini, L Word izlemeye başlıyorum tekrar. Çok uzun zaman oldu izlemeyeli.

Katherine Moennig diye beyin sikmek istemiyorum, ama ona ayrı bir post da adamam lazım. Bunu gelince yapsam daha hoş olur. Spora, sonra kuaföre gidicem. Sonra da arkadaşımla buluşucam. sljdfasdjflkdsf oha ikinci sınıf günlüğü gibi oldu hahah çok fena.

Acaba saçımı daha da açtırmaya ikna edebilir miyim ? Saçımı daha da açtırıp gelince annemin farketmeme olasılığı nedir ? Bunların hepsini ben eve gelince öğrenebilirsiniz. Ayrıca ayın 26sı olmuş. Can you believe that ? Şunu farkettim, arada ingilizce yazınca bana garip gelmiyor ama sanırım dışardan okununca çok garip duruyor. Hayır normal hayatta böyle konuşan biri değilim. Ama belli başlı şeyler ingilizcede daha rahat anlatılıyor. Biliyorum türkçe çok daha geniş zengin bir dil bla bla ama (bak bla bla dedim mesela) bazı şeyler ingilizce yerleşmiş. Okuldandır muhtemelen.

Karlar eriyor. Her yer iğrenç olucak, çamur. İçim sıkıldı ay kendi yazdıklarımı okuyunca. Neyse gidiyim. Umarım spor salonundaki korkunç teyzeyi görmem. Ona post değil blog adamak lazım. 950 kilo olup pembe work our gear giyen teyze. Nike reklamlarındaki kızlara falan özendi herhalde, ama bize de yazık.

Monday 25 January 2010

Aşk-ı Memnu'yla Başlayan Post.

Aşk-ı Memnuyla başlayan post, çünkü çok şey var yazmak istediğim, ama tek düşünebildiğim aşkı memnu şu an. (sürekli imlaya uyara Aşk-ı Memnu yazacağımı düşünmediniz heralde.) Televizyonda yayınlanırken, her on dakikaya yirmi dakika reklam düştüğü için aylardır izlemiyorum. İzlemiyordum ama indiriyordum hepsini, dün manyak gibi izlemeye başladım. Aylardır dediğim de çok olmamış yani, 54.bölüme geldim hemen.

Dün arka arkaya 4 bölüm izledikten ve 3.30ta yattıktan sonra, akıl sağlığımın yerinde olmadığına iyice ikna oldum. Ama bu beni gözlem yapmaktan alı koymadı.

Normalde sözlüğe yazıyorum bu tarz aşkı memnu gözlemlerimi, ama şu an formatla falan uğraşamam. Bi de bütün bölümleri bitirip topluca kusmak daha güzel. Benim betimlemelerim de çok güzel ayrıca.

Neyse. Öncelikle geldiğim yere kadar, Nihal'e acımaya başladım. Çiftlik hayvanı, sağılmamış inek falan diye çok alay ettim ama şu aralar gerçekten acıyorum. Yazık yani, salak salak şeylerle dolduruyolar kızın kafasını, o da o kadar gerizekalı ki inanıyor her şeye. Ayrıca dikkatimi ne çekti. Bu kızın hiç mi arkadaşı yok ? Tamam eskiden de çok sosyal değildi de, Pelin mi ne vardı bi tane. Şimdi o da yok. Bütçe kısıtlamasına gittiler sanırım dizide, Nihal'de dünyanın en socially awkward insanı oldu. Zaten konuşamıyordu, şimdi iki kelimeyi bir araya getiremiyor. Yazık.

Bihter. Bihteri seven ender kızlardanım, (seven erkek sayılmaz. hatta aşkı memnuyu izleyen erkek varsa ölsün lütfen) ama son bölümlerde o da inanılmaz uyuz etmeye başladı. Acilen mood elevatorlara başlaması lazım, yoksa olmaz böyle. Sen delir, saksıları falan parçala sonra garip garip Behlül'ü tacizler falan. Bi de hasta gibi beni düşünmüyosun demedin mi, orda bittim. Bihter yediğinde yemediğinde her yerinde, ne gibi bi derdin var allasen ? Hı ?

Behlül'e de acıyorum. Ama çok güldürüyo beni aynı zamanda. Kızın gönlü olsun diye sikecek sanırım sonraki bölümde. Hahahah sevaptır.

Ve tekrar söylemeden dayanamıyorum, Cemileden ayrı Beşirden ayrı nefret ediyorum. Umarım beşirin gemisi batar, cemile de haberi alıp mutsuzluktan ölür.

Neyse, daha 4 bölümüm var, bakalım neler olacak. AYRICA Nihal o piyano çalarken giydiğin elbiseyi iğrenç mezuniyet elbisen yerine giyseydin belki Behlülle gerçekten bişiler olabilirdi. Bi de o odanın yeni hali nası çirkin ya ? Büyüdün de bu odayı mı yaptırdın abi of.

Birazdan giyinip, spora gideceğim. Başlamak için böyle bir havayı seçmem soru uyandırmıyor değil. Belki zaten zor olan şeyleri daha da zor hale getirme eğilimim vardır. Zaten üşeniyor muyum ? O zaman başlamak için kar fırtınasını seçmeliyim.

Postu bitiremiyorum ay. Katherine Moennig'in twitterı beni o kadar delirtiyor ki başka bir şey düşünemiyorum (yalan. ama önemini vurgulamak için böyle dramatik olmam lazım) Gerçek hayatta görsem kalp krizi geçirip ölürdüm muhtemelen. Bunu bazen düşünüyorum. Çok sevdiğin, aşık olduğun, taptığın bla bla bir celebrityi, gerçek hayatta görsen ne yaparsın ? Ne diyebilirsin ? Sadece imza alıp resim çektirmek daha çok koymaz mı ? Bana koyardı. Asla ve asla "şu an görmediğin için böyle söylüyorsun" değil olay. Gerçekten çok koyardı o kadar sevdiğim birinin gözünde diğer milyar tane fanle aynı kategoride olmak.

Hala yazacağım çok şey var. Ama saat 17.11 olmuş. Hazırlanıp çıkmam en az 17.20. Sporda olmam 17.35-17.40. Spordan çıkmam 19.20 falan en iyi ihtimalle. Sonra eve gelmem. Di mi çok gözümde büyüdü şu an ama napıcaksın. Gözümün önünde ya kıçım büyüyecek, ya da spora gitmek. Kıçımın korkusu daha ağır basıyor şu an, o yüzden gideyim en iyisi. Ayrıca da bunları yazana kadar 17.13 olmuş. Yemin ediyorum alışkanlık haline getirdim bir yere yetişmeden önce buraya yazı yazmayı. bak 17.14. Ay neyse, hadi gittim ben.

Tuesday 19 January 2010

Something Better

Ay blogumu açtığım anda korkunç travesti Heidi'yle karşılaşmak istemediğim için sevdiğim birinin resimlerini de atmam gerektiğine karar verdim. Birazdan aşkım sevgilim Willa'nın resimlerini göreceksiniz. Evet, OC'deki Kaitlin kendisi. Benim dışımda bir sürü insanın da vardığı kanıya göre doğuştan "it" factor var kızımızda. Ya da ben çok seviyorum bilemiyorum. 91 li ayrıca. Oha di mi evet.

Biraz camera whore olsan da çok şirinsin.


Transvestite ?




Ben bi de beğenirdim peki bu kadını eskiden ? Tamam dünyanın en salak insanlarından biri falan filan ama güzeldi yani. Mesela alttaki resimde. Tamam not the best picture, ama az çok fikir veriyor. Üzüldüm diyemiyorum yani çok da skmde değil açıkçası da, yazık olmuş.


Want.

Çok fazla şey istiyorum biliyorum. O istediğim şeyleri gerçekleştirme yolunda atmadığım adımlar ise göz yaşartabilir. Gerçek hayatta beni tanıyıp, yanımda bulunan insanlara inanılmaz saygı duyuyorum bazen gerçekten. Yani bazen düşünüyorum, ben olsam kendimi boğardım. Kimi zaman yaklaşıyorumda. (aha bi gün intihar edersem, bu yazıyı bulup AY NASI ENGELLEYEMEDİK diyebilirsiniz, dedirtebilirsiniz) Ama gerçekten whihe whine whine mope mope mope durumundan kurtulmam lazım.

Bir sürü şey var yapmam gereken, ama hiç birini yapmıyorum. Kafamı toplamam lazım. Kendime çeki düzen vermem lazım. Falan filan. Ne kadar ciddi ve iç karartıcı bir post oluyor di mi.

1 ay var önümde her şey için. Yaptım yaptım, yapamadım, bilmiyorum. Of giderek daha emo ve daha gerizekalı bir post oluyor, en iyisi bunu burda bitirmek.

Blog, ne iş ?

Bloguma bakarken farkettim ki, (even kendi bloguma bakıyorum arada, bakiym nasıl duruyor diye. çok takıntılıyım ya o yüzden) şunu farkettim, yorum gelince bana haber gelmiyor lan ?

Ben hasta gibi sürekli view blog mu diyecem lan ?! Şimdi mesela artık cevap yazmak istediğim şeylere yazamam, çünkü üstünden o kadar zaman geçmiş olacak, ve yazarsam gerizekalı gibi görünücem. Oha bu kadar yıl düşündü bunu mu yazdı lan tam ezik gibi bir durum olucak.

Blogger, beni içine düşürdüğün şu durum laf diil. Utan biraz.

Sunday 17 January 2010

fakdisşit.

Dün 9da yatıp, bu sabah 11de uyandım, hala uykum var. Bana ne yaptın sabancı ? Şaka yapmıyorum, ben eskiden zinde ve dinç bir insandım, sümük gibi bişi oldum sınavlar sayesinde. Uyumaya gücüm kalmadı, öyle söyliyim. Uyuyamicak kadar yorgun hissediyorum kendimi.

Ayrıca buraya gramer olarak düzgün yazıp yazmamak konusunda çok arada kalıyorum, bunu da belirtmem lazım. Ama o kadar boş şeylerden bahsediyorum ki, düzgün yazmak onlara hakaret gibi. Ya da tam tersi işte.

Son zamanlarda içimde inanılmaz bir sigara içme isteği var. En son lise 2'de sigara içmiş olduğum için biraz garip geliyor haliyle, inanılmaz sıkıntıma bağlıyorum. Gerçekten çok aşırı derecede sıkıldım bu son zamanlarda.

Pazar günlerinden nefret ediyorum. Ama öyle böyle değil, anlatamam nefretimi. Pazartesi sendromu da değil. Pazartesileri okula gitmiyorum. Zaten şu an tatildeyim, neden pazartesi sendromu olsun ki. Ama iğrenç işte pazar günleri. Hatta bu gidişle eminim uyku saatlerimi arttırarak pazar gününü aradan çıkarabilirim.

Ayrıca çok manyak rüyalar görüyorum son zamanlarda. Pek hayra yormuyorum ama neyse. Bir sürü şey geliyor aklıma yazmak istediğim, buraya yazmaya başlayınca unutuyorum. Ya da başka postta yazarım diyorum. Ve işte şu an yazdığım gibi sik gibi şeyler çıkıyor ortaya.

Hala Vampire The Masquerade oynamak istiyorum, oyunu indirdim ettim, ama sanırım cd haline getirmem içn ayrı bir program falan lazım. Zira abuk bir formatta. Daemon tools bilmem ne öyle şeyler vardı mount image falan diyorduk da eskide kalmadı mı onlar ya. Daha ilerlemedik mi ?

Wednesday 6 January 2010

Oh You're the Worst Type of Person.

Stewie az söylemiş. Drama dersinde -öyle acting yok ama, paso play okuyoruz- Waiting For Godot'yu okuduk.

Ve ben yine bazı insanların düşüncelerinin ne kadar salak ve yanlış olduğunu gördüm. İnsanları küçümsemealayetmeblablabla gibi şeyleri zaten yıllar önce geride bıraktığım için gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, hayır her düşündüğün şey doğru değil. Hayır, her oyunu istediğin gibi interpret edemezsin.

Kağıt yazmamız gerekiyordu üzerine, okumadan özetle, internetten bulduğum bir iki bir şeyle olduğu kadar yazdım, sonra bugün gelince eve okudum kitabı. Hoş, okumasaydım da eminim okuyan gerizekalı kitleden her zaman daha çok anlamış olacaktım evet. And yes I'm that conceited.

Kızın biri oyuna "hopeful and positive" -isim vermiyorum, çünkü zaten adını bile bilmiyorum. you are that insignificant.- yakıştırmasını yaptıktan sonra okumam gerektiğine karar verdim. Hayır acaba ben mi algılamadım, okuyunca çıkar mı bir şeyler diye.

Ve diyorum ki, 45 dakikamı zaten içten içe bildiğim bir şey için harcamış oldum. Ha oyunu okudum tabi tamamaen boşa gitmiş sayılmaz.

Ama oha. " I waited for Godot to come in the end and I think it was hopeful " du tam cümlesi hatta sanırım. Abi sen komple gerizekalısın o zaman. Zaten üniversiteye gelmişsin, drama alıyorsun, ve eğer Godot'nun gelmediğini bu yaşa kadar bilmiyorsan öl. Okumasan da insan bilir be.

Neyse, onu geçtim, hiç duymadın diyorum, romanın ilk 20-30 sayfasından sonra hala geliceğini düşünüyorsan yine gerizekalısın.

Hadi peki. Bütün romanı okudun, gelmedi. Sen bu romana "hopeful" diyebiliyorsan yine gerizekalısın.

İki tane yaşlı adamın asla gelmeyen birini beklemeleri, intihar etmeye bile cesaret edememeri, ve muhtemelen bütün hayatlarını asla gelmeyecek birini BEKLEYEREK geçirmeleri senin için pozitif ve umut verici bir şeyse, bizim okula nası girdin ? kaç puanla girdin ?

Yok yok çok salak var. Hakikaten.

ilycmylmz.

Dayanamadım, bir şeyler yazmam lazım, sözlüğe format gereği bütün içimi dökemiyorum, o yüzden buraya dökmeliyim.

2 gün önce falan Yahşi Batı'ya gittim. Öncelikle gerizekalı ya da kompleksli değilseniz film kötü değil bir kere. Ha katıla katıla gülebilirsin de, tebessüm de edebilirsin, ama film güldürüyor.

İnsanların gereksiz bir "abi cem yılmaz sıçsa gülerim diyen kitleden olmamalıyım hiç komik diil zaten" düsturu olduğu için olsa gerek, bin tane saçma salak eleştiri okudum gitmeden önce. Ha benim işim gücüm yok mu bende bilmiyorum ama yokmuş demekki. Neyse, bende merak içinde gittim, allah için Arog'da bile bu kadar kötü eleştiri yoktu, ki Arog bunun yarısı kadar bile iyi değildi.

Osurup geğirip sıçan Recep İvedik'e bu kadar gülen insanları çok da bağlamamasını anlıyorum, gerçekten -ve THANK GOD- çok farklı kategoriler. Ama sen ikisini aynı kategoriye koyma be. Oha. Nerenle izledin.

Küfür olayına girmek bile istemiyorum artık alay konusu oldu, "çok küfür vardı". Evet aile çay bahçesi değil zaten, ayrıca çok da küfür falan yoktu. Çok küfürden kasıt nedir zaten, filmde toplasan 5-10 kere ya küfrediyorlar ya etmiyorlar. Kaldı ki -gerçekten gözlemledim bunu- yurdum insanı altyazılı filmlerde fuck motherfucker cocksucker cunt gibi laflar duyunca etkilenmemesine rağmen, "ananıskim" duyunca gerçekten HAHAHAHAHAHA diye gülmeye başlıyor. E şimdi napıcaksın ki buna ?

Onun dışında Türk sinemasını geriye götürüyor diye gerzek bir yorum da okudum, ya ne alakası var. Türk sineması sanki her sene oscarlardan ayrılmıyor da Cem Yılmaz geri mi götürmüş ? Bi git allasen.

Bilmiyorum kısacası, Cem Yılmaz'ı çok severim, ayrıca da film komik lan işte. Did you mean Garfield ?

Sunday 3 January 2010

Something To Sing About

Disclaimer : This will be a boring post about my love for vampires, excluding Twilight.

Hah evet disclaimerımı verdikten sonra rahatlıkla beyin sikebilirim. Ne de olsa bloggerın beyni bile yok. Cümlelerimden yola çıkarsak ben de çok ilerde değilim. Son günlerde nerden esti bilmiyorum ama inanılmaz derecede Buffy izlediğim günleri özledim. Yani muhtemelen hayatımda en çok sevdiğim / committed olduğum diziydi, hands down, ama şöyle bir gerçek de var, bende çok daha mutlu ve sorunsuz biriydim o zamanlar. I feel like it's come back to bite me in the ass. Ama neyse duygusal olmayacaktı bu post, kişisel çözümlemelere de girmek istemiyorum.

Bütün bölümler var elimde aslında, oturup izlemeye başlasam güzel olur. Ama biliyorum ki o eski hazzı vermeyecek. ve ben normalde duygusuz bir odun olarak nedense böyle şeylere çok üzülen gerizekalı yapım yüzünden daha da kötü hissedicem. Bu cümle de güzel oldu. Ama gerçekten nefret ediyorum sevdiğim şeylerin değişmesinden. Onun adı büyümekblablalbla geyiklerini de duymak istemiyorum, ondan bahsetmiyorum. Eğer büyümekse de şu an o kadar boktan bi dönemden geçiyorum ki peter pan sendromu tavan yapmış bir ruh hastası olmayı tercih ederim. Eminim benden mutludur.

Oha ayrıca vampirler dedim nereye geldim neyse. Buffy'de asla karar veremediğim şey Spuffy mi yoksa Bangel mı ikilemi olmuştur. (Lanet olsun bu jargona, ama uzunlarını yazmak gerçekten kastı şu an. Bunları nası yazıyorum hiç bir fikrim yok). Kendim için seçecek olsam saniye düşünmeden Spike'la mutlu mesud bir hayatımız oldurdu, ama Buffy ve Angel diyince de daha legendary, daha holy bir sevgi canlanıyor aklımda. Aynı Eric Sookie Bill üçgeni gibi. Ve bir sahne vardı, muhtemelen 6. sezonun başları, Buffy'nin mezardan gelip de daha oriented olamadığı dönemde, bir şeyler söylüyordu Spike'a, Spike'da bakıp bakıp "that works out nicely then" diyordu. O NEYDİ. İnanılmaz aklıma takıldı. Teker teker bölümleri izlemeye üşeniyorum, ve google'a "buffy spike that works out nicely then" yazacak kadar da gerizekalı değilim contrary to belief. Tek hatırladığım çok sevdiğim bir sahne olduğuydu. Ay bunu söyleyince aklıma "every night I save you" geldi. Ya da 7x22 Touched'da Spike'ın o konuşması. Evet duygusal olan her sahneyi yazmayı planlamıyorum 7 sezon boyunca geçen, ama Touched baya baya güzeldi.

Evet yakında izlemem lazım tekrar, çok özlemişim. Ayrıca vampir vampir derken yine geçenlerde aklıma Vampire The Masquerade : Bloodlines geldi. Onu da bulup indirip oynamak istiyorum. Malkavian bir vampir yaratmak istiyorum. Bu huyum çok kötü yalnız, sürekli aynı şeyi yapıyorum. Simstede öyledir mesela, çok güzel bir kız yaratırım, ama o neighborhoodda milyar tane aynı kız vardır. lskadfj farklı karakterler yaratmayı denesem güzel olabilir. Ama Jeanette varken başka bişiler yaratmak içimden gelmiyor. Hoş oyuna başlasam the oceanview hotel (ya da böyle bişi ? hatırlamıyorum) i nası tek başıma oynarım hiç bir fikrim yok. Gerçekten ödlek biriyim bilgisayar oyunlarına gelince.

Hahahah bu kadar vampirlerden bahsedip True Blood'dan bahsetmesem ölürdüm, ama diyebilecek neyim kaldı bilmiyorum. Haziran olsun. Kitapları gayet güzel ayrıca, Twilight'la alakası yok. Twilight'da biraz bok yoluna gitti, insanlar bu kadar abartmasa bende bu kadar sarcastic yaklaşmazdım muhtemelen.

Evet bitiriyorum. Bu kadar gereksiz bir post üstüne bir dahakini Oscar Wilde üzerine falan yazmam gerek artık dignitymi birazcık olsun kurtarmak için.