Sunday, 8 November 2009

Old Archive - Sort of.

November 08
I Did Not Care For The Godfather
Hayır, severim. Sadece aklıma gelen ilk Family Guy cümlesiydi şu an. Ve daha ne kadar süre boyunca buraya yazmaya devam edicem, daha ne kadar üşenebilirim, ve could I be more off topic atm.

mars, reporting after having read the dear side story ; JUST GET IT ON ALREADY.

What you are, is that you are lucky. What you are to him, is a big question mark for me too dear bimbo.


November 01
I Love Too Much. Embrace The Fear.
Family Guy izlemeyen insanlar için ne kadar anlamsız başlıklarım var. Bunu düşündüm. Neyse. Naruto döneminden sonra uzunca anime izlememişken hayatıma "Nana" girdi. Konusundan osundan busundan bahsedicek halim yok şu anda da, gelmek istediğim konu, artık anime karakterlerine aşık olmayı bırakmam lazım.

Mesela ne güzel olur di mi ? Hayır, gerçek hayatta bulunamayacak kadar mükemmel insanlar olurlar, prince charming gibi, o zaman anlarım. Yani, evet gerçek hayatta asla böyle biri olamaz deyip aşık olmak. Edward Cullen gibi işte. Mü-kem-mel. Edward Cullen'a aşık olan insanları çok rahat anlayabilirim. Ama Edward Cullen'a aşık olamam. Onun yerine ya duygusal açıdan çay kaşığından daha gelişmiş olmayan, hayattaki tek isteği intikam haline gelmiş, takıntılı karakterleri, ya da tam anlamıyla bildiğin aldatan, işini ön planda tutan, kendisini sevenlere önem vermeyen, bulduğu fırsatlarda da muhtemelen karısını aldatıcak karakterleri seviyorum.

Yani ikisi de çok spesifik oldu, ama karşıma çıkan iki örnek bunlar şu an. Ouran'dan bahsetmek istemem, muhtemelen Ouran'daki herkes zaten aşık olunsun diye yaratılmış. Hemde there's genuine brotherly love.

Ama gerçekten, gerçek hayatta birini bulmak bu kadar zorken, gidip de anime karakterlerine aşık olmak daha mı iyi daha mı kötü bilemedim. Daha convenient, orası kesin, ama işte sonra ?

I love too much. Ahahahah, anlıyorum seni Peter.

O kadar çok japonca şarkı dinledim ki geçtiğimiz 4 gündür, başka birşey dinleyemiyorum şu an. Yani eskiden ölsem inanmazdım heralde. Bir iki sene önce "cheesy" diye tabir ettiğim şeyleri dinliyorum şu an resmen. Neyse ki bunun farkında olan benden başka çok insan yok sanırım :D. Ya bu smiley çok kötü. Yani msn'de yapınca o yavşak gülen suratın çıkmasına çok alıştığım için artık onla özdeşleştirmişim. Ama normal ortamda yapınca çok absürt bişi oluyo, yani benim demek istediğim bu değil demek istiyorum. Yani bu itici :D. Bu ne ya.

Mangasını bile okumaya başladığıma göre fanfictionlarına da bakmam lazım, güzellerini araştırmam lazım. Hatırlıyorum da narutoyu ciddi ciddi izlerken bir ara yine fanfic bakmaya başlamıştım işte, allahım ne kadar ucuz, ne kadar iğrenç şeyler var. Yani sick minds diil, ugly minds. Yani bunu mu düşündün demek istiyorum, hatta bunu düşündün, ve bunu sevdin mi ? Ama yine de hayatımda tekrar tekrar okuduğum fanfici de narutoda bulmuştum. Hatta aklıma gelmişken bulsam da tekrar okusam onu.

Yağmur durdu. How could this have happened ? How. Biliyorum çok bencilce ama çok seviyorum yağmuru. Ve devam etmesini istiyorum gerçekten. Sel olmasın tamam o şiddette devam etmesin ama en azından az az yağsa..

Daha demin How yazarken yanlışlıkla Howl yazdım ve aklıma Howl's Moving Castle geldi. İzlemem lazım tekrar o kadar özledim yani onu da. Neyse evet çok sıcak geldi şu an yorgan ve laptop. Kalksam yataktan da desktopuma geçsem. Ahahahah ne kadar çok bilgisayarım var lanet olsun. Sabancının hayatımdan çaldıklarına karşılık ödediği bedel. Az veriyosun Sabancı, az. Laptop değil ev alman lazım.


October 30
Dial Meg For Murder
Hastayım. ajshd yani ruh hastası değilim, gerçekten hastayım. Ve seri şekilde iflasa devam ediyor vücudum, korkmuyor değilim. Its as if I'm paying my dues. 1 aydır falan sürekli farklı biyerim sorun çıkardı. Şu an son olarak midemle uğraşıyoruz. Ya üşüttüm, ya virüs aldım dışarda yediğim birşeyden. Ama güzel değil yani. Sürekli bulanıyor. Sabahları. Morning sickness gibi. O kadar iğrenç ki, geçmiyor. 8 de uyanıyorum, ondan sonra 11 e kadar aralıklarla banyoyu ziyaret ediyorum, ama hiç bir aktivite gerçekleşmiyor. 11 den sonra sıkılıp kalkıyorum. Sonra 12 falan oluyor birşeyler yiyebilene kadar. Gün içinde uzanmam gerekiyor aralıklarla. Kabus gibi. Gün içinde yatabilen uyuyabilen bir insan değilim. Bütün gün evde de oturamam. Ama dün bütün gün uyudum. Literally. Bütün gün. Ağır depresyondan beter.

Neyse şimdi sabahki hezeyanları atlattım, iyiyim. Neden bilmiyorum Happily Never After dinliyorum son yarım saattir, yani o kadar süper bir şarkı değil, o kadar duygusal falan da değil, ama ilk 2-3 dinleyişimde gözlerim doldu resmen. Şarkı da hakikaten değse. Neyse ama, heralde bu kadının yapabileceği en iyi şarkı.

Family Guy 3 haftadır yayınlanmıyor. Bu haftasonu da yok. 2 bölüm yayınlamak için 4 hafta yayınlamamak biraz ayıp. Hoş yayınlanacak 2 bölümü de merak ediyorum deli gibi. Ve allahım hala buraya yazdığıma inanamıyorum, ama blogspotu ne zaman açsam çok kızıyorum / üzülüyorum. Yani çünkü yazdığım o kadar şey nası gidebilir ya. Eski nesil insanlara hak veriyorum yani şu olayı düşündükçe. Bir bokluk çıkıyor, tam güven olmaz. Keşke normal deftere falan yazsaymışım diyorum şu an yani. Ama öyle bir alışkanlığım da yoktur, hadi günlük tutayım gibi. Çünkü günlük denince sanki hep düzenli her gün yazmam gerekirmiş gibi geliyor. O da biyerden sonra gözümde büyür benim. Öyle bir yapım var. Arada bir yazmam lazım, insanlar okusun okumasın çok umrumda olmaz. Zaten inanılmaz ilginç aile sırlarımız falan yok, olsa da heralde burda yazmazdım. Rahatım o açıdan.

Hürriyetin internet sitesinde inanılmaz fırtınaya saatler kaldı gibi bir yazı vardı, ama okuduğumda hava resmen günlük güneşlikti, hassiktir lan dedim, ama şu an manyak gibi yağmur yağıyor. Neyse en azından havayı seviyorum. Odamda o kadar çok teknolojik şey çalışıyor ki şu an, kanser olmasam ilerde şaşarım. Yani allah korusun evet ama, desktop açık, yanında televizyon açık, kucağımda laptop var, bütün ışıklarım açık, telefon şarjda, ipodu bağladım o birşeyler çalıyor (happily never after çalıyor hatta da baydım), printer takılı ve açık falan filan... Televizyonu kapadım neyse. Ve August in Bethany'ye geçtim.

Çok üzülüyorum bu grup dağıldığı için. Yani onlara gelene kadar dağılması gereken o kadar çok grup var ki. Çok güzeldi bence. Neyse evet embesil gibi yazmaya başladım, ama gerçekten iyilerdi, potansiyelleri vardı. Juliana Theory iyiydi be.

Rüyamda sanal bebek mi gördüm furby mi gördüm hatırlamıyorum da, o tarz bişi gördüm. Evde hala açılmamış bir tamagotchi (sp ?) var. Açılmamış derken kağıdı çekilmemiş yani. Hahahah onu açasım var, eğer kıçımı kaldırırsam denerim belki. Neden bilmiyorum oldum olası bayılmışımdır. Yani o kadar severim ki, bunu da aldığımda kasadaki adam bana ayı diye baktı heralde. 18 yaşında, ama sanal bebek alan bi tip. Hemde pembe. Neyse, uzun lafın kısası seviyorum evet.

Of bunu niye yazmaya başladığımı unuttum şu an. Bişi için başladım ama unuttum. neyse aklıma gelirse bir entry daha eklerim. HAHAHAHAH işte evet mesela günlük yazsam bunu yapamam. Yani, bir gün = 1 entry benim için günlükte. sjsdfdg neyse tamam..


September 23
But Your Character Can Walk...
Sinirli ve kızgınım, ikisinin aynı anlama geldiğini bilerek arka arkaya kullanacak kadar kızgınım. But that's not why we're here. Gerçi neden HALA burdayım onu da bilmiyorum. Kıçımı kaldırıp blogger accountumu tekrar aktif hale getirmem lazım, ya da yeni bir account açmam lazım artık. Yani insan gerçek hayatta bir şeye üşenir tamam da, internette de üşenir misin be. Tembel. Ayı. Neyse, evet konumuz bu değil. Konumuz bugün Naz Elmas hamfendiyi görmüş olmam. Tam olarak o da değil de, neyse bir yerden bir giriş lazım. Öncelikle şunu söyleyeyim, oyunculuğu çok tartışılır (hatta tartışılmaz) ama kendisi çok güzel. Yani allah için güzel. Hayatımda yapmadığım rezilliği yaparak kızın caddede yanından geçtikten sonra - tanıdığı birileriyle karşılaşmış belli, görüşürüz tamam dedikten sonra ayrıldılar - AY NAZ ELMAS ALLAHIM OHA modunda hadi yavaş yürüyelim diye baskı yapmaya başladım. ve karınca hızıyla ilerlemeye başladık. Önümüzde geçti, sonra biz de öylesine bir dükkana girdik, çıktığımızda yoktu tabii ki. Sonra yandaki dükkana girdik (allahım embesil gibi anlatıyorum ay yarabbim neyse) ve bir anda Naz Elmas karşımda. Yani inanılmaz soğuk bakıyor, -muhtemelen sapık olduğumdan şüphelendi- ve de rezalet giyiniyor, (tanınmak istememeni anlarım, o kot, çanta ve ayakkabılarını anlayamam) ama gerçekten çok güzel. Yani insanların televizyonda bir ton makyajla görüp, sonra normal hayatta görünce aaaee dedikleri güzel değil, hakikaten güzel.

Evet bunu paylaşmak istedim. Çok stalker ve obsesif bir yapım var gerçekten. Lindsay Lohan'ın kapak olduğu Elle UK'den sonra Lindsay'i tekrar kapak yapabilecek bir dergide yazar olarak çalışmak istiyorum ayrıca. Bizde arkadaş olalım. Neden bilmiyorum, son zamanlarda inanılmaz ötesi bir Lindsay Lohan takıntım var. Yani hep severdim beğenirdim, top 5 listimde hep yeri vardı ama, son zamanlarda inanılmaz taktım, hadi hayırlısı. (ne kadar hayırlı olabilirse) Evet noktalamak için de diyorum ki, Labor Pains izleyin.


September 12
Umm, and he's A DOG ?
Cok kızgınım. Eğer telefon kullanamıyorsanız, KULLANMAYIN. Hayır daha ne kadar embesil bir şey olabilir, mesaj atıyorum, arayıp bağırmaya başlıyorsun, BEN YOLDAYIM NASI BAKICAM MESAJLARINABLABLABLA. E bakma ? Nerden bilebilirim, hasta mısın ? Müsayit olunca bak.

Eve geliyorum, telefonumda cevapsız arama görüyorum, arıyorum, TEKRAR bağırıyorsun. " PARK EDİYORUM BLABLALBLA" Seni sikerim. Ayıp. Sonra arayıp mal mal özür dilemek zorunda kalırsın öle.

Evet çok kızdım, çünkü hakikaten haklıyım yani, gerizekalı embesil nerden bilebilirim park ettiğini.

Öf neyse..Yeni blogspot accountu açıcam, üşeniyorum o yüzden hala bu çirkin yerdeyim ay yarabbim çok sevimsizsin. Yağmur güzel, fırtına çıktı. Bende donmuş böğürtlen yiyorum şu an. Hahahahah gerçekten başlık kadar salak ve amaçsız oldu, neyse teşekkürler.


August 21
Wow Meg, you startled me.
Başıma gelen saçma blogspot hatasını araştırdım. Biri daha benzer bir şeyler yazmış, ama çözümünü yazmamış. Zaten hep öyle gerizekalı hatalar çıkar bana, forumlarda falan aratırım, bulurum bende olan hatayı, herkes milyar kere view demiş, ama cevap veren yok. Uyuz. Meg gibi. Hava giderek daha erken kararıyor, sanırım sevinen tek insan benim. 4te 5te karanlık olduğu zamanları iple çekmiyorum, ama yedi buçuk sekiz olunca da kararsın yani. Skinsin çekimlerine pazartesi başlanıyormuş, ama ocak 2010'a kadar başlamıyor 4. sezon. Embesil Amerika'da da 3. sezonun 3. bölümü yeni yayınlandı. Londra'da yaşamak istiyorum şu an, extra olmak istiyorum lan Skins'de. Şaka bir yana Londra'da yaşamak isterdim, her gittiğimde daha çok seviyorum sanki, havası suyu da güzel. Gri. Hayatımda nerdeyse hiç bir şeyde griye izin vermezken, (metaphoricly speaking) en sevdiğim rengin gri olması ne kadar ironik (evet o kadar da değil böyle yazınca çok ezik duruyor) Ama düşününce öyle, genelde çoğu şey ya hep ya hiçtir bende, hiç bir şeyi kararında bırakmam, bokunu çıkarırım. Ne bileyim, yürümeye karar verdim ama yorgunum mesela, hadi 20 dakika olsun derim, 50'den önce bitmez, çok az kitap okuyup yatayım mı dedim, en az iki saat olur, tipik bir kurabiye yemek için gidip bütün kavanozu yiyen insanım. (börek tepsisi değil, cookie jar, çünkü neden, çünkü çok amerikanım.) Belkide uyuz bir terazi burcu olmamın etkisi vardır. Bu kadar siyah beyaz uçlar falan dedikten sonra uzun süredir hayatımın TEKDÜZE, hatta sadece düze gitmesi de komik, duyan da çok inanılmaz uçlarda bir hayatım var falan zanneder. Hayır, sıradan ve hatta sıkıcı denebilecek bir hayatım var, ama yine de contentim, mutluyum. Yani mutlu değilim tam olarak, ama mutsuz değilim, ergen çağlarımı geride bıraktım bu konuda, content kelimenin anlamıyla bana uyuyor şu an. Küçük şeylerle anlık mutluluklar yaşamayı benimsedikten sonra uzun vadeye bakmadıkça çok depresif hissetmiyor insan. Uzun vadede de ne görüyorsam artık, sanki çok kesin. Amaaan neyse benim içim sıkıldı.

Evet satır atlayarak yeniledim kendimi. Çok hissizleştim ya, neden bilmiyorum sanki hiç bir şeye şaşıramazmışım gibi geliyor. Durgunlaştım yani, algılarım köreldi (çok ..... da ondan gibi klasik bir esprimiz vardı, onu yapardım şimdi.) Evlenip boşanmış, işe girip ayrılmış, ne bileyim çok şey yaşamış gibi hissediyorum. Ki öyle zor kötü bir hayatım da olmadı yani. Hatta belki de o yüzden bunları bu kadar irdeleyip salak salak sonuçlara varıyorum. Bir şeyler hissetmem lazım. Hahahasudh ay ama asla HİSSETMEM LAZIM mantığıyla kendini sokaklarda travestilere siktiren, sonra 30 yaşına geldiğinde yazar olup "my first time was with Fiona, but I called him Paul anyway, I just laid there..." gibi cümlelerle başlayan kitaplar yazan insanlardan olamam heralde, neden bilmiyorum çok gülüyorum öyle şeylere. Yani senin anlayacağın biraz boş konuşuyorum, normalde benim gibi birini dışardan görsem siktir lan piç derdim.

Yazıyı okuduktan sonra temasının she needs to get laid big time (by Stewie Griffin) olduğuna (mecazi anlamda yani) karar verdim.

August 20
I'm up in the Woods, I'm down on my mind.
Heralde dünyanın en boş şarkısı, ve loopa aldım nedense. Ya neden buraya yazıyorum, çünkü neden bilmiyorum blogspot beni reddediyor. Yüz yıllık accountuma giremiyorum, şifrede sorun veriyor, anlamadım. Benim de zaten yapıcak işim gücüm olmadığı için bir de windows live alanım olsun dedim. Ama dili ingilizce yapamıyorum, fince bile çıkıyor, ingilizce çıkmıyor, onu da anlayabilmiş değilim.

O kadar sıkıldım ki anlatamam, (zaten sıkılmadığım zamanlarda yazdığım ender oluyor genelde) işin komiği yazacak birşeyim de yok. Of zaten buraya yazasım da gelmiyor, NİYE GİREMİYORUM LAN KENDİ BLOGUMA. Dizilerimin başlamasını istiyorum, eylüle kadar beklemek ölüm gibi. Ayrıca neyi farkettim, insanlar konuşmalarda kullandığım lafları fazla ciddiye alıyor. Almayın kardeşim, ne bileyim, hava çok sıcaktır mesela, "of ölüm gibi kendimi kesicem" derim, garip garip bakmayın. Biliyorum ölümle alakası yok, ve kendimi kesmeyeceğim. Woods'dan sonra Family Guy şarkılarına geçtim, ve şunu farkediyorum Seth MacFarlane'la gerçekten düşünmeden evlenirdim. Mutlu da olurduk diye düşünüyorum, I'm his december bride.

Yalnız yazıya şöyle bir bakınca farkettim de, 13 yaşında depresif ve ergen olarak takılırken muhtemelen daha güzel yazardım. Ahahah o zamanlar tabii dark brooding ve artistic'im. Ama bir efor gösterip daha güzel yazma ihtimalim de vardı. Ha ya da ingilizce falan yazmaya başlayıp karizmatik olmaya çalışıp tam sıçardım, bilmiyorum.

Take me out to place tonight, where the wool knit caps are tight..
Take me out to place tonight where there ain't no cellulite..

Gerçekten anlatamam sıkılmamın boyutunu, uykum da yok, hava çirkin nemli bir hava. alksjdas kendimden nefret ettim ha. Son iki gündür evden çıkmıyorum, zaten cenazeydi bilmem neydi sersemledim iyice, yarın dışarı çıkmazsam sessizce kendimi öldürebilirim. (belki de myspace'e not bırakmalıydım) Ve hala bu yazıyı yollayıp yollamayacağımı bilmiyorum, evet şu ana kadar yazdıklarım da Oscar Wild vecizeleri gibi değil de, bu hakikaten iğrenç oldu. Bi de ısınamadım buraya ya. Eh blogspot...uyuz. Facebook'a yüklemeye çalıştığım resimler var, o da sorun çıkarıyor. Belki de cenabetlik bende ? This is more awkward than having sex with a rhinoceros who doesn't love you anymore.. Why wouldn't you look at me during ?

neyse umarım buraya girdğim ilk ve son entry olur.

No comments: