Thursday, 28 January 2010

I Wanna Take You To A Gay Bar

Tekrar L Word izliyorum, çeşitli platformlarda da etkileri görülüyor zaten. L Word izlediğimi söyleyince aldığım tepkiler çok ilginç oluyor genelde. Lezbiyen misin ? Gay misin ? Hiç bir kızla öpüştün mü ? Bla bla bla. İnsanlar ne kadar dünden hazır. Kesinlikle "ay insanlar her şeye etiket yapıştırıyoooeassld" geyiğine girmek istemiyorum, çünkü gerçekten kendine belli etiketlerin yapıştırılması için inanılmaz çaba sarfeden insanlar var. Ve sonrasında yine bu insanlar bok atıyor, "bana etiket yapıştırma" diyerekten. Bundan bahsetmiyorum, bahsettiğim şey daha basit.

L Word diyordum evet. 2. Sezonun başındayım daha. Bir itirafta bulunmam lazım, Carmen'i asla sevemedim. Sevmiyorum. Kıskanmak da değil olay, mesela Sheri'yi çok severdim. Molly'yi de çok severdim. İkisi de Shane'le birlikte olsa ağzımı açmazdım. Ama Carmen'i sevmiyorum. Gerizekalı gibi başta Jenny'le birlikte olması olabilir. Behlül misali sadece karşı tarafın gönlü olsun diye insan sikilmez.

Jenny hakkında çok ilginç bir şey farkettim, ben bu diziyi tekrar izledikçe bu kıza olan sempatim artıyor. İlk izlediğimde gerçekten sevmemiştim. Çok dramatik olmasını geçtim, boş gelmişti. İnanılmaz kompleks görüntüsü verilmeye çalışılmış, fakat malesef soru sorulduğunda otuz yedi saat bakmaktan başka bir şey söyleyemeyen kız olmuştu. Ama tekrar tekrar izledikçe daha çok ısındım nedense. Belki ben büyüyorum ? Belki.

Daha sadece 2. sezonda olduğum için çok yorum yapamıyorum, Bette'i seviyor muyum sevmiyor muyum belli değil. Hak vermiyorum hiç bir şekilde, Tina'ya zaten sinirlenmem söz konusu değil, herhangi bir suçunu görmedim. Yoksa her iki tarafın da yanlışları vardır.

Alice'de hiç bir zaman sevemediğim insanlar kervanına dahil. Gerçekten insanların nasıl en sempatik karakter falan bulduğunu anlamıyorum. Nesi sempatik ya ? Am I missing something, bildiğin itici.

Saat 11 olmuş. Bu iğrenç günün bitmesine az kalmış. Güzel. İzledikçe bunları yazmaya devam ederim ben.

No comments: